Cinlikuyu, İzmit, 15 Nisan 2017
Geziye Katılanlar: Emre Can Güzel, Recep Can Altınbağ, Emel Gökgöz, Furkan Türker, Seyyidi Kerim Parlak, Ali Hakan Eğilmez, Deniz Sinoplu, Berk Üstün, Mustafa Ünal
Bir çarşamba günü kulüp odasında yine çok eğleniyorduk ki Emre’nin hafta sonu “Cinlikuyu’ya gelir misin?” sorusuna çok heyecanlı bir şekilde “Evet gelirim.” cevabını verdim. Kerim, Emel ve Furkan’ın da katılmasıyla ekip hazır olmuştu. Cuma günü malzemeleri hazırlayıp cumartesi 12’de de Hakan ile buluşup yola çıkmak üzere plan yaptık. Ertesi gün biraz gecikmeli de olsa yola koyulduk.
Yolculuk Deep Purple’dan esintilerle başladı, ne de olsa öncülerinden sayılan bir grup. Yol ilerledikçe yıllar da ilerliyordu sanki. Gittikçe de sertleşiyordu. Marty Friedman’ın, Holy Wars şarkısındaki acoustic break kısmında bir anda giren o egzotik gitar solosunun anlaşılmazlığı, Gece Gölgenin Rahatına Bak şarkısına alışmış kulakların Thrash Metal’e verdiği tepkiye benzetilebilirdi. Furkan’ın telefon hoparlörü kullanarak yaptığı başarısız girişimler, volume tuşunun ufacık kayması sonucunda yok olup gidiyordu. Bu arada baya yaklaşmıştık. Başiskele’ye vardığımızda midelerimizden gelen, sabahtan beri bir şey yollamıyorsunuz yeter artık çağrısına kulak verip tavuk almaya karar verdik. Oturacak bir yer bulamayınca da kaldırıma oturup, kırılan plastik çatal parçalarını da tavuk sosuna bulayıp açlığımızı bastırdık. O arada Kerim’in aldığı Sprite’ı gören Emel dayanamayıp damacana şeklinde satılan Spritelardan aldı. Hepimiz bağımlı olmuştuk ama bu enerjiyle mağaraya gitmek de çok ilginç olacaktı. Yemeği yedikten sonra atıkları çöpe attık. Anket sonuçlarına göre 2012 yılında belediyelerde toplanan kişi başı günlük ortalama atık miktarı, yaz mevsimi için 1,14 kg, kış mevsimi için 1,09 kg, yıllık ortalama ise 1,12 kg olarak hesaplandı [TUİK,2012].
Yeniden arabaya doluştuk ve biraz daha gidince mescidin oraya vardık. Hızlı bir şekilde üstümüzü değiştirdik ve kuşandık. Mağaranın ağzına varıp hat kurma işine başladık. Ağaçlara bağlayacağımız perlonun aşırı şekilde uzun olması acaba sadece perlon kullanarak mağaraya inebilir miyiz sorusunu akıllara getirdi. Malzemeleri hazırlarken bulabildiğimiz ne kadar perlon varsa birbirine bağlamıştık. Takıl-geç hattını döşeyince sırayla içeri girmeye başladık. Çok tatlı iki boltu geçip balkona vardığımda, Emre’nin çardaktan sonraki iniş için bolt çaktığını gördüm. Tamtam sesleri arasında heyecanlı bekleyiş devam ediyordu. “İp Boooş” sesini duyduktan sonra sırayla inmeye devam ettik. Bir iniş daha sonra teknik malzemelere veda vakti gelmişti. Cinlikuyu daralları bizi bekliyordu. Önce sağ taraftaki kola bakmaya gittik. Daralıyordu, daralıyordu sonra biraz genişliyor gibi oluyordu derken daha da daralıyordu. Farklı kombinasyonlarda darala darala ilerliyorduk. Bir alttan daralıyordu, bir yandan daralıyordu. 5 taraftan da daralıyordu. Baya dar bir yerdi anlaşılacağı üzere. Sonra bir yere geldik ki kask ile geçmek imkansız gibiydi ve ileri baktığımızda çok da farklı değildi. Emre, bir şekilde geçmeyi başardı ama zamanımız da çok kalmamıştı ve ilerlemek çok zordu. Aslında Emre’yi gören mağara, kendini keşfedilmeye açıyor gibiydi ama geri dönme kararı aldık. Diğer kola ayrılan kısma vardığımızda Hakan ve ekibi ile karşılaştık. Onlar sağ kola bakmaya giderken biz de soldan devam ettik. Burası da farklı değildi. Bu sefer çantayı ben taşıyordum ve bir yerden sonra çanta alt tarafta kaldığı için yukarı çekemedim. Bu yüzden çantayı tekmikleyerek(bir şeyi ileri itme amaçlı ayak ile yapılan narin dokunuşlar) ilerletmeye başladım. Bir yerden sonra yanlar baya daraldı bu yüzden biraz yükselerek devam etmemiz gerekti. Emre öne geçti, biz de arkasından gidiyorduk. O sırada çantayı aşağıda unuttuğumu fark edip aşağı indim. Zar zor geri çıkıp bir elimde çantayla baca yaparak ilerliyordum ama baya zorlu bir ilerleyiş oldu benim için. Emel’e çantayı uzatınca derin bir nefes aldım ama biraz daha ileride yine daralmaya başlamıştı. Bir yerden daha geçtim ve geri dönme kararı aldık. Bu sefer en önde ben vardım ve daraldan geri çıkmayı beceremedim. 3-4 deneme sonunda oradan da kurtulmayı başardım ve çantayı Furkan’a bırakıp devam ettim. İnişin oraya vardığımızda Hakanlar çıkıyordu. Onları bekleyip biz de çıkmaya başladık. Kerim ilk balkona kadar olan yeri ben ise oradan sonrasını topladım ve mağaradan çıktığımızda saat 23:30 olmuştu. Hızlı bir şekilde üstümüzü değiştirip yola çıktık ve Heavy Metal’i tüm yol boyunca içimizde hissettik. Ama gerçekten hissettik öyle böyle değil. Uyuyanlar bile rüyasında metal konseri görüyormuş gibi headbang yapıyorlardı. Mola verdiğimizde pogo yapmak için adam toplama girişimimiz başarısız olunca oturup iki lokma yemek yedik ve dönüşe devam ettik.
Ekipler:
15 Nisan Pazar:
- Emre, Kerim, Emel, Recep, Furkan (16:30 – 23:30)
Recep Can Altınbağ